“Önce çiçekleri sulamak gerekiyordu, güneş tepeyi bulmadan. Ece önce çiçekleri suladı. Katmerli sardunya, boyuna erişmişti neredeyse, kadife güzelliğini sunuyordu sokaktan geçenlere. Balkondaki evcil ormandan devetabanı, kalın gölgesini mutfağa uzatıyordu. Ece, o gölgeye yerleştirdiği koltuğuna kurulmadan önce kahve suyunu koydu ocağa, kapının altından gazeteleri aldı, radyoyu açtı.” -Tomris Uyar, Gecegezen Kızlar.
Tekrar merhaba herkese! Bu günlüğe başlarken, 12 günü görmeyi hiç istemezdik, ama n’apalım…
Biliyorsunuz, yayınımız hâlâ yok ama en kısa sürede geri dönmek için çalışmaya devam ediyoruz. Bu sırada da hem toplantılar, hem destek ziyaretleri, sonra söyleşiler, kayıtlar derken günler ekipteki herkes için oldukça yoğun ve heyecanlı geçiyor.
Ayrıca, bugün radyomuza gelen herkes Batsın Bu Dünya mırıldanıyordu çünkü Ari Alpert dün bu gördüğünüz stencilı tasarlamıştı. Bugün de bir geldik, stüdyomuzun avlusunda aynı stencil!
Peki neden? Herkes kendi meşrebinden bir cevap veriyor “Açık Radyo neden açık kalmalı?” sorusuna, 30 yıllık çok sesliliğe yaraşır biçimde. Oda Projesi de bu soruya şöyle bir cevap üretmiş:
odadan gelen sesi duyunca inanamadım, toplumu yüksek vegiler yüzünden kimyager yapan bu devlet kainata gönderilen sesleri duymamız için bizi nereye evriltecek acaba? ensemizden antenler mi çıkacak yoksa kulak arkası organlar mı gelişecek? gerçekten hergün bu bültenler de gelmese durum vahim. ama sanki radyomana küçük doz vere vere onu daha çok sıçramaya zorluyorsunuz. hepinizi çok özledim ve dayanmak hergün daha da zor oluyor. geri dön açık radyoooo
Şimdi öyle ihtimaller oluşuyor ki kafalarda, radyo tiryakiliğimiz başımıza vurdu. Biliyorsunuz hepimiz birer "radyoman" ız. Hastalığımızın adı radyomani. Radyomuzdan ayrı kalmamız mümkün değil. Hani garip düşünceler oluşmaya başladı kafamızda. Acaba haberimiz olmadan yayın yapıyor musunuz bir yerlerde. Yayına mı başladınız gizliden ve göstermeden ve duyurmadan. Nasıl bizim haberimiz olmaz. Sesinizi başkaları duyar da, belki hiç dinlememiştir açık radyoyu açıkken önceki ve sonraki frekansında. Ama buluvermiştir sizi yeraltından yaptığınız yayından. Ve dinlemiştir sessizce. Bize duyurmadan. Çatlarız vallaha. Hani böyle kıskançlıklar, hani paranoyaya varan ruh halleri sarmaya başlıyor insanı. Yeraltından notlar oluyor da, yeraltından yayınlar neden olmasın ki. Böyle deyince çok da akla yakın geliyor zaten. Diyorum ya başımıza vurdu tiryakiliği. Artık düşüncelerimizi durdurmak mümkün olmuyor. Radyo, içinde siz olmayınca eksik kalıyor. Çoğu zaman dekor gibi bekliyor. Konuşmaya küsmüş, ağzı kapalı. Arada yurttan sesler, biraz klasik müzik, biraz başka müzik. Ama konuşan yok kardeşim. Biz konuşan radyomuzu istiyoruz. Açık açık konuşan. Hani değişen frekansını bile kıskanmıştım yani. 94,5 başka radyoya gitmesin. Başka istasyondan duymayayım diye çok kaygılanmıştım. Yeni adrese alışmak biraz güç olmuştu. 95. Şimdi buna bile zor alışmışken ayrı kalmayı nasıl karşılayabilirdim yani. Evet bu garip sorular benim de beynimi, ruhumu ve benliğimi esir alıyor. Ya bir yerlerden yayın yapıyorlarsa ? Ve ben dinleyemiyorsam ve haberim olmuyorsa. Dediğim gibi işte, aklıma yeraltından yayınlar geldi nedense. Yeraltı derken de gizli saklı, hani işte öyle, ama hepimizin duyacağı bir şekilde diyorum. Yani o kadar özledik ki. İşte cümleten bu hallerdeyiz dostlar. Bizde durumlar vahim.
Oda projesinin o kaydını yayınlamayacaktınız. Ne hallere geldik görün yani. Çok özledik be.