Geçen seneki İstanbul Bienalinde Barın Handa başta Ömer Bey dahil bir çok güzel insanla tanıştım. Önce seslerini tanıyıp da, sonra bizzat kendileri ile tanışmak olağanüstü bir duygu yoğunluğu yaşattı. O gün çocuklar gibi şendim. İlksen Mavituna ile konuşurken, iletişimin geliştiğinden ve boyutlandığından bahsettik. Barın Han'dan canlı yayın yapmıştık. O gün dedim ki radyo çok büyüleyici. Tamam. Ama iletişimimiz daha interaktif katılımcı ve paylaşımcı olsa. Hani dinlerken belki stüdyo içini de görebilsek. Televizyon yayıncılığı gibi değil, radyo formatında görerek dinlesek. Programları izlesek gözlesek de, öyle dinlesek. Radyo, radyo olarak kalsa da, belki yeni bir makine yapsalar. Ekranla da görsek ve dinlesek. Sadece izlemesek, dinlemesek de katılımcı da olabilsek. Parmak kaldırıp konuşabilsek. Görünen radyo. Görünen Açık radyo. Düşünceye ve tasarıma sınır yok azizim. Söz uçar da biz uçamaz mıyız yani ?
Neyse İlksen Mavituna ile sohbete geri döneyim. Belki zamanla böyle farklı bir izleyici katılımlı yayıncılık oluşur ve gelişir dedik. Zorlamalar, baskılar, kararlar, karardan dönmeler, kapatmalar yeni buluşlara ve buluşmalara yol açtı. Bugün Açık Gazete'yi izledik. Hep dinlediğim sesleri gördüm. Duyduğum sözleri, sesleri, görerek işittim. Ne acayip bir duyguydu anlatamam. Tabi kaç günlük özlem de cabası. Hemen aklıma yukarıda bahsettiğim sohbet geldi. Bir sene önce ne kapatma, ne frekans iptali gibi durumlar yoktu. Ama konuştuklarımız bir şekilde oluşmaya başlamıştı.
Ne de olsa önce söz vardı. Söz varsa ses vardı. Şimdi sözün yanında renk de var. Renk varsa şekil, suret, görüntü var. Nasıl ilerliyor yayıncılığımız ama. Alo alo muhterem samiin. Burası İstanbul telsiz telefonu diyen Eşref Şefik'in anonsundan nerelere geldik. Çok yaşayın Ömer bey. Ne güzel işler yaptınız. Özdeş Özbay ile birlikte ikinizi, yılmayan, aksine daha da güçlenmiş yüz ifadelerinizi ve tüm bu olup bitene gülümsemenizi gördüm ya Açık Gazetede. İçim soğudu vallahi. Oh be.
Eskiden kulaklarımı alamazdım radyodan, radyom açıkken, açık radyomdan, açık gazeteyi dinlerken. Yanımda taşırdım oda oda. Şimdi de gözlerimi alamadım, açık gazeteyi izlerken ve dinlerken sizlerden. Gözlerimle mi duydum, kulaklarımla mı gördüm bilemedim. Yani o kadar sevindim.
Şairden esinlenerek ;
Durduramadı bizleri. O duvar duvarlarınız. O karar, kararlarınız. Vız gelir bize vız.
Gerçekten özlemişim. Açılsın artık Açık Radyo ya da adı her ne olacaksa ve hangi mecrada yayınlanacaksa. Arabamın radyosunda birinci yayın bir süredir sessiz. Benzer bir kanal bulma çabalarım sonuçsuz kalınca bugün radyoyu tamamen kapattım, bundan sonra açmayı da düşünmüyorum.
Geçen seneki İstanbul Bienalinde Barın Handa başta Ömer Bey dahil bir çok güzel insanla tanıştım. Önce seslerini tanıyıp da, sonra bizzat kendileri ile tanışmak olağanüstü bir duygu yoğunluğu yaşattı. O gün çocuklar gibi şendim. İlksen Mavituna ile konuşurken, iletişimin geliştiğinden ve boyutlandığından bahsettik. Barın Han'dan canlı yayın yapmıştık. O gün dedim ki radyo çok büyüleyici. Tamam. Ama iletişimimiz daha interaktif katılımcı ve paylaşımcı olsa. Hani dinlerken belki stüdyo içini de görebilsek. Televizyon yayıncılığı gibi değil, radyo formatında görerek dinlesek. Programları izlesek gözlesek de, öyle dinlesek. Radyo, radyo olarak kalsa da, belki yeni bir makine yapsalar. Ekranla da görsek ve dinlesek. Sadece izlemesek, dinlemesek de katılımcı da olabilsek. Parmak kaldırıp konuşabilsek. Görünen radyo. Görünen Açık radyo. Düşünceye ve tasarıma sınır yok azizim. Söz uçar da biz uçamaz mıyız yani ?
Neyse İlksen Mavituna ile sohbete geri döneyim. Belki zamanla böyle farklı bir izleyici katılımlı yayıncılık oluşur ve gelişir dedik. Zorlamalar, baskılar, kararlar, karardan dönmeler, kapatmalar yeni buluşlara ve buluşmalara yol açtı. Bugün Açık Gazete'yi izledik. Hep dinlediğim sesleri gördüm. Duyduğum sözleri, sesleri, görerek işittim. Ne acayip bir duyguydu anlatamam. Tabi kaç günlük özlem de cabası. Hemen aklıma yukarıda bahsettiğim sohbet geldi. Bir sene önce ne kapatma, ne frekans iptali gibi durumlar yoktu. Ama konuştuklarımız bir şekilde oluşmaya başlamıştı.
Ne de olsa önce söz vardı. Söz varsa ses vardı. Şimdi sözün yanında renk de var. Renk varsa şekil, suret, görüntü var. Nasıl ilerliyor yayıncılığımız ama. Alo alo muhterem samiin. Burası İstanbul telsiz telefonu diyen Eşref Şefik'in anonsundan nerelere geldik. Çok yaşayın Ömer bey. Ne güzel işler yaptınız. Özdeş Özbay ile birlikte ikinizi, yılmayan, aksine daha da güçlenmiş yüz ifadelerinizi ve tüm bu olup bitene gülümsemenizi gördüm ya Açık Gazetede. İçim soğudu vallahi. Oh be.
Eskiden kulaklarımı alamazdım radyodan, radyom açıkken, açık radyomdan, açık gazeteyi dinlerken. Yanımda taşırdım oda oda. Şimdi de gözlerimi alamadım, açık gazeteyi izlerken ve dinlerken sizlerden. Gözlerimle mi duydum, kulaklarımla mı gördüm bilemedim. Yani o kadar sevindim.
Şairden esinlenerek ;
Durduramadı bizleri. O duvar duvarlarınız. O karar, kararlarınız. Vız gelir bize vız.
Gerçekten özlemişim. Açılsın artık Açık Radyo ya da adı her ne olacaksa ve hangi mecrada yayınlanacaksa. Arabamın radyosunda birinci yayın bir süredir sessiz. Benzer bir kanal bulma çabalarım sonuçsuz kalınca bugün radyoyu tamamen kapattım, bundan sonra açmayı da düşünmüyorum.